AB'de Sohbet Kontrolü: Nedir ve neden gizlilik tartışmalarına yol açıyor?

Avrupa Komisyonu tarafından ilk olarak Mayıs 2022'de sunulan öneri, Meta (WhatsApp ve Instagram'ın sahibi) gibi şirketlerin ve diğer mesajlaşma platformlarının çocuk istismarı içeriklerini tespit edip bildirmeleri ve kaldırmaları için yasal bir çerçeve oluşturmayı amaçlıyor. Savunucularına göre, önlemin aciliyeti, bu tür içeriklerin çevrimiçi ortamda endişe verici bir şekilde artmasından kaynaklanıyor.
İngiltere'deki İnternet İzleme Vakfı (IWF) gibi kuruluşların verileri, 2022 yılında tespit edilen istismar materyallerinin üçte ikisinin AB kaynaklı olduğunu gösterirken, ABD'deki Kayıp ve İstismara Uğramış Çocuklar Ulusal Merkezi, bildirilen vakaların %68'inin Avrupa bloğu içindeki sohbet servisleri veya e-postalardan kaynaklandığını belirtti.
Avrupa İçişleri Komiseri Ylva Johansson ve çeşitli kolluk kuvvetleri de dahil olmak üzere yasanın destekçileri, teknoloji şirketlerinin gönüllü önlemlerinin yetersiz olduğunu ve bu suçların yaygınlaşmasına olanak tanıyan boşlukları kapatmak için zorunlu bir çerçeveye ihtiyaç duyulduğunu savunuyor. "AB Çocuk Cinsel İstismarı Merkezi"nin kurulması, raporların merkezi olarak alınmasını sağlayacak ve yetkililerin müdahalesini kolaylaştıracaktır.
Tartışma amaçta değil, yöntemde yatıyor. Düzenlemeye uyum sağlamak için platformların bir "yükleme denetimi" veya "istemci tarafı tarama" sistemi uygulaması gerekecek. Basitçe söylemek gerekirse, bu, fotoğraf, video ve bağlantı gibi içeriklerin şifrelenip gönderilmeden önce kullanıcının cihazında analiz edileceği anlamına geliyor.
Bu süreç, içeriğe yalnızca gönderen ve alıcının erişebilmesini sağlayan uçtan uca şifrelemenin temel vaadini ihlal ediyor. Son mesaj şifreli olarak taşınsa da, ön tarama sistemik bir güvenlik açığı, bir tür "arka kapı" oluşturuyor ve uzmanlar bunun kötü niyetli kişiler, suçlular veya yabancı istihbarat servisleri tarafından istismar edilebileceğini söylüyor. Benzetme gayet açık: Sanki bir postacı, zarfına koyulmadan önce her mektubu açıp okumuş gibi.
"Gizleyecek hiçbir şeyiniz olmadığı için gizlilik hakkınızı önemsemediğinizi iddia etmek, söyleyecek hiçbir şeyiniz olmadığı için ifade özgürlüğünüzü önemsemediğinizi söylemekten farksızdır." – Edward Snowden'a atfedilen ve gizlilik tartışmasını çerçeveleyen bir alıntı.
Dijital haklar örgütleri, siber güvenlik uzmanları ve teknoloji şirketleri, teorinin ötesine geçen kritik kusurlara dikkat çekerek teklife karşı çıktılar.
- Endişe verici derecede yüksek hata oranı: En dikkat çekici noktalardan biri, mevcut algoritmaların etkisizliğidir. İsviçre Federal Polisi'ne göre, bu sistemler tarafından otomatik olarak oluşturulan raporların %87 ila %90'ı "yanlış pozitif", yani tamamen yasal içerikleri şüpheli olarak işaretliyor. Bu durum, aile plaj fotoğraflarının veya rızaya dayalı yetişkin cinsel ilişki görüntülerinin polise bildirilmesine ve masum vatandaşların cezai soruşturmalara maruz kalmasına yol açabilir.
- "Onay" bir yanılsamadır: Eleştirileri azaltmak için önerilen değişikliklerden biri, taramanın yalnızca kullanıcının "onayı" ile yapılmasıdır. Ancak bu onay zorlayıcı olacaktır. Bir kullanıcı içeriğinin taranmasını reddederse, resim, video veya bağlantı gönderip alma yetkisini kaybedecek ve uygulamanın kullanımı yalnızca metinle sınırlı kalacaktır. 21. yüzyılda bu, gerçek bir tercihi değil, gizlilik hakkını kullanmanın bir cezasını temsil etmektedir.
- Zayıflayan küresel güvenlik: Signal ve Threema gibi şirketler, bu güvenlik açıklarını uygulamaya zorlanmaları halinde AB pazarından çekilmekle tehdit ettiler. Bu durum, yalnızca Avrupa vatandaşlarını etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda küresel çapta tehlikeli bir emsal oluşturarak milyarlarca insanın iletişim güvenliğini zayıflatacaktır.
Önerinin belki de en tartışmalı ve yaygın olarak paylaşılan noktası, "ulusal güvenlik, kolluk kuvvetleri veya askeri amaçlarla" kullanılan hükümet iletişimlerinin taranmasını muaf tutan maddedir. Bu muafiyet, eleştirmenler tarafından ikiyüzlülük olarak nitelendirildi ve şu soruyu sordular: Eğer teknoloji savunucularının iddia ettiği kadar güvenli ve güvenilirse, hükümetler neden kendilerini bundan koruyorlar? Birçok kişi için bu, kitlesel gözetlemenin risklerinin ve algoritmaların güvenilmezliğinin farkında olduklarının örtük bir kabulüdür.
Avrupa'da dijital gizliliğin geleceği belirsizliğini koruyor. Avrupa Parlamentosu, toplu ve ayrım gözetmeyen taramalar yerine, izinlerle hedefli gözetlemeyi savunarak, gizliliği daha fazla koruyan bir duruş benimsedi. Ancak, üye devlet hükümetlerini temsil eden AB Konseyi, fikir ayrılıklarını sürdürüyor ancak bir anlaşmaya varması için baskı altında. 14 Ekim 2025 ufukta belirirken, önümüzdeki aylar kritik öneme sahip olacak.
Nihai karar yalnızca 450 milyon Avrupalıyı etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda güvenlik ve gizlilik arasındaki mücadelede küresel bir emsal teşkil edecek. Asıl soru şu: Her vatandaşı şüpheliye, her cihazı da gözetleme aracına dönüştürmeden en savunmasız kişileri korumak mümkün mü?
La Verdad Yucatán