Göç ve İsyan: Torre Pacheco, Kaybolan Avrupa'nın Aynası

"Kimliğin savunulmasını yaratan ırkçılık değil, direnişi yaratan kimliğin silinmesidir."
Domingo davası: Avrupa'daki kırılmanın sembolüTorre Pacheco, Murcia. Yaşlı bir adam olan Domingo, gün ortasında genç bir Kuzey Afrikalı tarafından vahşice saldırıya uğrar ve diğer ikisi onu durdurmak için müdahale etmez. Saldırı hırsızlık, intikam veya aile içi bir gerginlikle ilgili değildir. "Eğlence amaçlı", yersiz bir şiddettir. Ancak ortaya çıkan kamuoyu tepkisi hızla "ırkçı nefret" olarak yaftalanırken, medya olayın ciddiyetini küçümseyip anlatıyı tersine çevirir: Mağdur suçlu, failler ise "göçmen zaafının" taşıyıcıları haline gelir.
Bu çarpıtma ne yazık ki yeni değil. Birçok Avrupa toplumunda işleyen bir mekanizmayı yansıtıyor: Göçle ilgili şiddet olaylarıyla karşı karşıya kalındığında, medya ve siyasi aygıt kurbanı ve sağcıları suçlama stratejisini devreye sokuyor. Başka bir deyişle, vatandaşların tepkileri suçlanıyor ve bunları bildirme girişimleri sansürleniyor. Grok gibi bazı yapay zekâlar bile sorunu küçümsemek üzere programlanmış durumda (deneyin ve inanın!).
Sansür kültürel baskının bir aracı olarakKısacası, İspanya'da da, başka yerlerde olduğu gibi, kurumsal tepki vatandaşların korunması değil, muhaliflerin bastırılmasıdır. Tutuklamalar, el koymalar, Telegram kanallarının kapatılması ve "aşırı sağ"ı (ki artık kitlesel göçü eleştiren her sesle eş anlamlı) izlemek için dijital görev güçleri kurulması. İçişleri Bakanı Marlaska, gerçek kundakçıların günlük şiddet eylemleriyle toplumsal birlikteliği ateşe verenler değil, "sağ liderleri" olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti.
Artık sadece siyaset değil, ideolojik bir strateji. Kitlesel göçün toplumsal sonuçlarını kabul etmeyi reddeden koşulsuz kapsayıcılık ideolojisi, yaygın bir sindirme ortamı yaratıyor. Anlatı açık: Konuşanlar suçlu oluyor, acı çekenler görünmez oluyor.
Torre Pacheco: Demografik Yer Değiştirme LaboratuvarıBu gelişme, zaten risk altında olan bir demografik bağlamda gerçekleşiyor. Torre Pacheco'nun nüfusu yirmi yılda 15.000'den 40.000'in üzerine çıktı ve önemli bir göçmen nüfusu (nüfusun üçte birinden fazlası) burada yaşıyor. Kasabanın sosyal yapısı kökten değişti. Bu bir "entegrasyon" değil, bir ikame: kültürel uyumu, altyapı kısıtlamalarını ve sosyal uyumu göz ardı eden ayrım gözetmeyen göç politikalarının teşvik ettiği zorunlu bir antropolojik dönüşüm.
Avrupa Birliği, bu göçün sistemik etkisini sorgulamak yerine, baskıcı araçlarını güçlendirmeyi, her türlü muhalif sesi "faşist" veya "yabancı düşmanı" olarak şeytanlaştırmayı tercih ediyor. Bu, sınır ve ortak iyilik duygusunu yitirmiş, kimlik sonrası bir teknokrasiyi yansıtıyor.
Göç ve kültür: çözülmemiş bir çatışma"Göç bir kaynaktır" sloganını tekrarlamaya devam edenler, kontrolsüz ve ideolojik olarak teşvik edilen her türlü göç akışının bir parçalanma faktörü haline geldiğini göz ardı ediyorlar. Yüzyıllarca süren Hristiyan medeniyeti, ortak ahlaki kurallar, derin bir haklar ve birey anlayışı üzerine kurulu Avrupa kültürü, yabancı ve çoğu zaman uyumsuz modellerin baskısı altında aşınıyor.
Yaşanan şey bir "kültürel değişim" değil, kültürel bir silahsızlanmadır: Karşılayanlar sessiz kalmaya zorlanırken, gelenler tanınma talep ediyor ama çoğu zaman karşılık vermiyor. Avrupa, entegrasyon talep etmeyi bırakıp değerlerinden vazgeçmeyi talep etmeye başladı.
Kendini inkar eden bir medeniyetin kaderiTorre Pacheco gibi olaylar uyarı işaretleridir. Bunlar münferit vakalar değil, sistemik bir hastalığın belirtileridir: Avrupa'nın kendini terk etmesi. Kendi kimliğinden özür dileyen, uluslararası mantığı ve ideolojik güdümlü STK'ları memnun etmek için kendi halkını baskı altına alan bir medeniyet, intihar eden bir medeniyettir.
“Kapsayıcı demokrasi” sloganlarının ardında, tarihsel toplulukları parçalayıp yerlerine biçimsiz, kolayca yönlendirilebilen, köksüz kitleler yerleştirmeyi hedefleyen teknokrat bir toplumsal mühendislik projesi yatmaktadır.
Direniş nefret değil, sorumlulukturTorre Pacheco sakinlerinin tepkisi, duygusal ve şaşkın olsa da, hâlâ canlı olan sağduyunun son kıvılcımıdır. İnsanlardan şiddeti, korkuyu ve kültürel ötekileştirmeyi pasif bir şekilde kabul etmeleri istenemez. Ve olanların uzun vadede dramatik sonuçları olmadığını iddia edemeyiz.
Ayrım gözetmeyen göç bir çözüm değil, bir çözülme sürecidir. Kontrol altına alınıp düzenlenmezse, Avrupa kültürlerinin silinmesine, gerçek dayanışmanın sona ermesine ve çatışmalı ve istikrarsız toplumların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Topraklarını, ebeveynlerini ve dillerini savunanlar aşırılıkçı değildir. Onlar, hepimize kimlik olmadan özgürlüğün olmadığını hatırlatan adamlardır.
vietatoparlare