Bilgehan Uçak yazdı: Herkül Millas ile Dimitsana’da

Bazı yerlerin bahtı sefaletiyle açılır.
Nesiller boyunca süregelen yoksulluk insanların “bir çivi çakmasını” engeller.
Yıllar sonra bir gün, o “bozulmamışlık” köyün en büyük değeri haline gelir.
Bu kural Dimitsana’da da değişmemiş; seneler süren yoksulluk Mora Yarımadası’nın ortasındaki bu tarihi köyü olduğu gibi bugüne taşımış.
Dimitsana’da bir gece geçirdim; bizi Zakintos Adası’na götürecek feribotu yakalamak için sabahın köründe yola çıktığımızda içim biraz buruktu çünkü ev sahiplerimiz sevgili Herkül ve Evi Millas’la birlikte birden çok gün geçirmek isterdim.

Köyün adını ilk kez Herkül Millas’ın Yunanistan’da Milli Mitoslar adlı kitabında okumuştum.
Dimitsana’nın Yunanistan tarihinde hacminden büyük bir şöhrete ve nüfuza sahip olmasının sebebi İstanbul’daki ekümenik Patriklerin çoğunun burada eğitim görmesi.
İçlerinden en meşhuru pek tabii ki 1821 Mora İsyanı’ndan sonra İstanbul’da asılan ve 1921’de Yunanistan Kilisesi tarafından “milli şehit” -yani, ülkesi için acı çeken ve ölen kişi- ilan edilen V. Grigorius.
Bu anlatının hakikatle ne kadar örtüştüğü ise hayli su götürür.
Millas, kitabında şöyle yazıyor: “Öte yandan az sayıda Yunanlının bu konuda farklı görüşleri var: Grigorius’un Devrim’e karşı olduğunu iddia ederek Patrikhane’nin devrimcileri lanetlediğini, hatta aforoz ettiğini hatırlatıyorlar. Grigorius taraftarı Yunanlılar ise, devrimcilerin ‘kınandıklarını’ kabul ediyor ancak bunun Osmanlı yetkililerin zorlaması ve tehdidi ile olduğunu veya Osmanlı topraklarında yaşayan Hıristiyanların hayatlarını bir pogrom riskine karşı kurtarmak için gerekli görüldüğünü…”
Öyle ya da böyle, Grigorius’un Dimitsanalı olması onu ülkenin “milli şehidi” olmanın yanısıra bu köyün de “milli kahramanı” mertebesine yükseltiyor.
Dimitsana bir cadde ve birkaç sokaktan ibaret bir köy olsa da Grigorius’un gölgesini köyün her yerinde hissetmek mümkün.
Benim en büyük şansım, Dimitsana’yı Herkül Millas’ın rehberliğinde dolaşmak oldu.

Millas çifti, 1983’te burada bir ev satın aldıklarında köy dışından gelip yerleşen ilk kişi olma unvanına da edinmişler.
Matrak olan, seneler sonra bile köylünün Herkül Millas’ın adını söylemek yerine “papazın evini alan adam” demesi.
Millas, her seferinde kendisinden ihtiyar olduğumu hissettiren bir çeviklikle bana köyü gezdirmeye başlar başlamaz buraya -mecburen- bir gece ayırdığım için pişman oldum.
Pek tabii ki ilk durağımız Grigorius’un şimdi bir şapele dönüştürülen eviydi.

Eve şöyle bir bakıp çıkabiliriz ama hava sıcak, bina da taş olduğu için epey serin; e madem buraya kadar da gelmişiz, hem biraz soluklanın hem de ben de size “gizli okul” denen hurafeden bahsedeyim.
Millas’tan özetleyerek anlatıyorum: Yunanistan, bağımsızlığını 1821’de Osmanlı’ya karşı kazandığı için bu karşıtlık milli kimliğinin oluşmasında mühim bir yer tutar.
Öte yandan, resmi tarihte ne kadar üstü örtülmeye çalışılsa da Osmanlı hakimiyetinde geçen yüzlerce sene var.
Eğer Osmanlı hakimiyeti anlatıldığı kadar berbat bir şeyse, nasıl olmuş da Yunanlar 19. yüzyılda bile hâlâ Yunanca konuşabilmeye devam etmiş, milli bilinci nesilden nesile aktarabilmişler?
Resmi tarih yazıcılarının cevabı çok basit: Gizli okullar sayesinde!
Neymiş bu “gizli okul” denen meret?
Şuymuş -Herkül Millas’tan okuyalım: “Yunanistan’da yaygın olarak bilinen bu mitosa göre, Osmanlı yönetimi sırasında Yunan rahip ve keşişler, ‘Türkler’ Yunancanın öğretilmesini yasakladığı için küçük çocukları gizli okullarda eğitiyorlardı.”
Nikolaos Gyzis’in 1886’da yaptığı “Gizli Okul” adlı tablo, en büyük delillerden biri olarak gösteriliyor.
Sakallı bir ihtiyarın çocuklara ders anlatırken resmedildiği bu tabloda Türklerin olası saldırısına dair okulu koruyan bir de Yunan savaşçısı var.
Millas, basit bir soruyla bütün bu resmi tarihin anlatısını yerlere çalıyor.
Dimitsana’da Yunanca eğitim veren okul hiç kapanmamışken, neden ayrıca bir Gizli Okul’a ihtiyaç duyulsun ki?
“1. Böyle bir okulu -ne varlıklarını ne de yasakları- belgeleyen tarihi kayıtlar bulunamamıştır. 2. Osmanlı Devleti, Rumların ‘millet’ olarak, yani ayrı bir dini grup olarak varlığına izin verdiği için Rumların/Hıristiyanların okullarını yasaklamasının bir anlamı yoktu. 3. Osmanlı İmparatorluğu’nda çok sayıda Yunanca okutan okulun varlığı belgelenmiştir.”
İşte bu “gizli okullardan” biri Dimitsana’da… diyeceğim ama hikâye iyice çetrefil bir hal alıyor.
Millaslar buraya ilk taşındıklarında “ziyaretçilere gönüllü rehberlik eden yaşlı bir adam”ın “köyün güneyindeki tepedeki bir mağarayı işaret ederek Gizli Okul’un hikâyesini” anlattığını söylüyor.

Bir on sene sonra, artık kim, neden ihtiyaç duyduysa, bu okulun yerini değiştirmeye karar vermişler -malum ya, gelenek, icat edilir.
“Yaşlı rehber bu kez okulun yeri olarak 10. yüzyıldan kalma terk edilmiş, Eski Filozof Manastırı olarak bilinen yıkıntıyı gösteriyordu. Yeni konum orijinalinden yaklaşık sekiz kilometre uzaktadır.”
Şimdilerde, Dimitsana’daki Gizli Okul’a dair pek çok tabela konup yol döşendiği için artık köye her gelen buraya uğramadan dönmüyormuş.
Böylece, Dimitsana’da açık olan ve eğitim dili Yunanca olan okula dair hiçbir ibare bugüne kalmazken kimsenin haberdar olmadığı “gizli okulun” varlığı tartışılmaz hale gelmiş.
Eh, bu resmi tarih denen şeyde hakikati ara ki bulasın.
Eğer dinlendiyseniz, kalkıp biraz daha yürüyelim.
Herkül Millas bizi taş sokakların, beş kata kadar çıkabilen taş binaların arasından dolaştırarak bir evin önünde durdurdu.
Binanın mimari açıdan önemini sordu; biz de imtihanda soruya cevap veremeyen bir öğrenci mahcubiyetiyle başımızı yere eğdik.
“Yerlere bakmayın çünkü artık hepsi tektipleştiriliyor. Gerçi, özellikle kadınların bu zeminde yürümesi daha kolay ama ben eski taş döşemesini tercih ediyordum. Bizim evin yolu hâlâ eskisi gibi mesela, değiştirmedik. Evet, söyleyin bakalım bu binanın mimarisinde gözünüze ne çarpıyor?”
Baktı ki bizden cevap çıkmayacak devam etti:
“En alttakiler, Dimitsana’nın en eski taşları. Onun üstündekiler Ortaçağ’dan kalan taşlar. En üstte ise artık taş yok, teknoloji değişmiş, beton gelmiş. Bu binada Dimitsana’daki bütün değişimi görmek mümkün.”

Meğer Herkül Millas, tam bizim durduğumuz açıdan çektiği fotoğrafla, Dimitsana’daki fotoğraf yarışmasına katılmış.
Okulu, kütüphaneyi gezdik; Dimitsana’nın taş sokaklarında yürüdük-yürüdük.
Her yeni sokağa girdiğimizde, yeni bir taş bina daha gördüğümde, iyi ki “papazın evini alan adamın” misafiri olmak için buraya gelmişiz diye geçirdim içimden.
Papazın evi ise bir sonraki yazının konusu olsun.
Medyascope