Çin ile ABD arasında yaşanacaklar Meksika'nın geleceğini etkileyecek.

21. yüzyılın en önemli jeoekonomik yeniden yapılanmalarından birine tanık oluyoruz: ABD ile Çin arasındaki giderek artan ayrışma. Artık bu geçici bir ticaret savaşı ya da geçici gerginlikler değil, önümüzdeki on yıllarda küresel oyunun kurallarını belirleyecek yapısal bir yeniden yapılanmadır. Ve biz seçmesek bile Meksika listenin ortasında yer alıyor.
Küresel ticarette köklü bir dönüşümün parçasıyız ve kaçınılmaz soru şu: Kendimizi nasıl konumlandıracağız? Mevcut hükümetin yaptığı gibi lider bir rol üstlenmeyi tercih etmek stratejik bir başarıdır.
ABD, yarı iletkenler, yapay zeka ve temiz enerji gibi temel sektörlerde Çin'e olan bağımlılığını azaltma kararı aldı. Washington, Pekin'i haksız rekabet uygulamaları yapmakla ve ekonomik gücünü otoriter bir model altında kullanmakla suçluyor. Her iki ülke de tam bir dağılmanın mümkün olmadığını bilse de, karşılıklı bağımlılığın artık istikrarı garantilemediğini, aksine bir risk kaynağı olabileceğini de anlıyorlar.
Çin ise artık sadece dünyanın fabrikası olarak kalmak istemiyor. Şimdiki hedefi teknolojik olarak öncülük etmek, stratejik endüstriler geliştirmek ve Batı'ya karşı kırılganlığını azaltmaktır. Yani ayrışma tek taraflı değil, karşılıklıdır. Yeni bir Soğuk Savaş'la karşı karşıya değiliz ama rahat bir birlikte yaşamayla da karşı karşıya değiliz.
Bu senaryonun ortasında Meksika'nın önünde tarihi bir fırsat var: Kuzey Amerika'da stratejik bir ortak olarak kendini yeniden konumlandırmak. Yakın kaynak kullanımı, tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılması ve ABD'nin bölgesini güçlendirme konusundaki ilgisi bizi ayrıcalıklı bir konuma sokuyor, ancak bu otomatik olarak gerçekleşmiyor.
Çünkü bu fırsat kendiliğinden ortaya çıkmıyor. USMCA'ya sahip olmak veya coğrafi olarak yakın olmak yeterli değil. Vietnam, Hindistan ve Doğu Avrupa ülkeleri gibi diğer ülkeler de yatırım çekme yarışında. Kazanmak istiyorsak, uzun vadeli bir taahhüdü, devlet vizyonunu, aktif endüstriyel politikaları ve ikna edici bir anlatıyı desteklemeliyiz: Daha entegre bir Kuzey Amerika, yeni küresel düzene en iyi yanıttır. İçinde bulunduğumuz koşullarda bu konuda birlik ve beraberliğin sağlanması hayati önem taşıyor.
Meksika ancak böyle bir birlikle modern bir altyapıya, hukuki güvenliğe, kalifiye bir işgücüne ve hükümet düzeyleri arasında etkili bir koordinasyona kavuşabilir. Güvenilir bir ortak olmanın miras kalan bir ayrıcalık değil, gün geçtikçe artan bir sorumluluk olduğunu anlamalıyız.
Ayrıca iç pazarımızı da güçlendirmemiz gerekiyor. Meksika kendini sadece ürün montajıyla sınırlayamaz. Yerel tüketimi teşvik etmeli, üretken yatırım çekmeli ve teknolojik inovasyona yatırım yapmalıdır. Bu vatanseverlik idealizmi değil, somut bir ihtiyaçtır.
ABD, Meksika ve Kanada ile ilişkilerini güçlendirmeden ayrışma stratejisini ilerletemez. Kuzey Amerika'da endüstriyel özyönetim ne kadar büyükse, bütünleşik, güçlü ve işlevsel bir bölgeye olan ihtiyaç da o kadar büyüktür. Ve burada Meksika'nın hiç kimsenin üstlenemeyeceği bir rolü var.
Ama dikkat edin: Eğer bu fırsatı biz değerlendirmezsek, başkaları değerlendirecektir. Stratejik pencereler beklemez. Dolayısıyla ilk adım, net bir istikamet belirlemek ve kararlılıkla hareket etmek olmalıdır.
Meksika sadece tepki gösteremez. Öngörüde bulunmalı, çözüm üretmeli ve başkalarının çekindiği yerde liderlik etmelisiniz. Çin ile ABD arasındaki ayrışma gerçek, derin ve kalıcıdır. Ve eğer birlik içinde doğru şeyi yapmaya devam edersek, bu bizim için uzun zamandır duyduğumuz en iyi ekonomik haber olabilir.
Çünkü Washington'daki siyasi iniş çıkışların ötesinde, başarımız nihayetinde bu tarihi anı anlayıp ülkemiz için akılcı, hırslı ve vizyon sahibi bir şekilde hareket etme yeteneğimize bağlı olacaktır.
informador