CHP’li belediyeler soruşturması ve itirafçı AİA

Mart ayında başlayan ve Türk siyasi tarihine "yargı darbesi" olarak geçen İBB soruşturması, geçtiğimiz haftalarda -Erdoğan’ın işaretiyle- İzmir, Adana, Antalya, Adıyaman’ın CHP’li belediyelerine kadar uzanmıştır. Operasyonun tüm CHP’li belediyeleri kapsaması mümkündür.
Belediye başkanlarının gözaltı ve tutuklanmasının kaynağındaki tek "delil", daha evvelden AKP’li belediyeler ve devlet kurumları ile milyarlarca liralık ihale işleri yapmış olan AİA adlı itirafçı tanığın beyanıdır.
Mesleki kariyerine Diyarbakır’da bir ilkokul kantininde tost satarak başlayan bu zatın, CHP’li büyükşehir belediye başkanlarını tutuklatacak derecede ifadelerle devam etmesi, herkes için ilginç olsa gerekir.
Daha evvelki yazılarımızda çeşitli yönleriyle ele aldığımız "etkin pişmanlık" veya "itirafçılık" müessesesinin, özellikle mafya ve diğer suç örgütlerinin dağıtılmasına, bu örgütlerce işlenen suçların ortaya çıkarılmasına, hakikate ulaşılmasına, adaletin tesisine katkıda bulunabileceği tartışmasız olsa da, bu araçların aynı zamanda "özgür iradeyi ortadan kaldırdığı", "bireylerin ‘dürüst’ yargılanma haklarını zedelediği" de bir gerçektir.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası, Türkiye’de bu müessesenin çok kötüye kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Zaten TCK m. 221’den yararlanmak isteyen kişilerin büyük çoğunluğu hakkında "geniş uygulama" yapıldığı görülmektedir. TCK m. 221’den yararlanmak isteyen kişilerin talepleri büyük çoğunlukla kabul edilmekte, bu kişiler tutuklu iseler tahliye edilmekte ve verdikleri beyanlar başka kişiler aleyhine "sağlam kanıtlar" olarak görülmektedir.
İBB ve diğer CHP’li belediyeler dosyası, 15 Temmuz’a rahmet okutacak gibidir. Zira Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’la ilgili, AİA adlı itirafçının iddiası, "11 yıl evvel, Seyhan belediyesinden aldığı bir ihalede kendisinden para istendiği"dir. AİA, bu iddiasına tanık olarak ise, "kendi şirketinde çalışan 2 işçisini" göstermiştir. Bu tür mantık dışı bir kurgudan, Adana gibi büyük bir şehrin belediye başkanı gözaltına alınabilmektedir. Resmen “itirafçı çalmakta, itirafçı oynamakta”dır. Buna da "soruşturma" denmektedir.
AİA’nın beyanları bir kere daha gösteriyor ki; itirafçı ifadeleri, şu an İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından "sağlam kanıtlar" sınıfında görülmektedir. Oysa itirafçı tanık beyanlarına ağırlık verilemez, bu tür bir delilin "kabul edilebilirliği" dahi tartışmalıdır. Zira, soyut olarak bir bireyi suçlayan ve hayali olaylar anlatması mümkün olan bir tanık beyanının denetlenmesi –her zaman- zor; ya da imkansızdır.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (AİHM), karara bağladığı bir dosyada, "mafya ile mücadede itirafçıların işbirliğinin çok önemli bir silah olduğunu" vurguladıktan sonra, "ne var ki, itirafçılar tarafından verilen ifadelerin kullanılması zor problemler de doğurmaktadır; "çünkü bu tür ifadeler, nitelikleri gereği manüplasyona açık olup, İtalyan hukukunun itirafcılara tanıdığı avantajları elde etmek amacıyla veya kişisel intikam duygularıyla verilmiş de olabilirler."
Devamla Mahkeme, "bu tür ifadelerin bazen muğlak olabileceği ve bir kimsenin alakasız değilse bile doğrulanmamış iddialara dayanılarak sanık durumuna sokulabilme ve gözaltına alınabilme riski hafife alınamaz" tespitinde bulunmaktadır (Contrada – İtalya, başvuru no. 27143/95, Komisyon’un 14 Ocak 1997 tarihli kararı, Decision and Reports, c. 88-B, s. 112).
Bu nedenle Mahkeme, "ulusal mahkemelerin de kabul ettiği gibi, itirafçıların ifadelerinin başka delillerle desteklenmesi zorunludur, ayrıca, bir duyum mutlaka objektif delillerle desteklenmelidir" görüşünü ortaya koymaktadır.
Bir bütün olarak CHP’li belediyeler soruşturması, itirafçılık müessesinin adil yargılanma hakkı açısından ne derece sakıncalı olduğunu yeniden göstermektedir. AİA ise -her halükarda-, “itirafçılık tarihi”nde özel bir isim olmaya adaydır.
BirGün