Zihin: Sağlık ve Uzun Ömürlülüğün Sessiz Muhafızı

Teknolojik ilerlemelerin, gelişmiş klinik teşhislerin ve giderek daha etkili tedavilerin olduğu bir çağda yaşıyoruz. Ancak insan sağlığı ve uzun ömürlülüğü açısından hala yeterince değerlendirilmeyen belirleyici bir faktör var: Zihin kontrolü ve bilinç yönetimi. Her bireyin günlük hayatta karşılaştığı profesyonel, duygusal veya varoluşsal zorluklarla başa çıkma biçimi, yalnızca yaşam kalitesini belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda fiziksel ve ruhsal yaşlanma sürecini de doğrudan etkiliyor.
Zihin, birçok insanın düşündüğünün aksine, sadece düşüncenin bir aracı değildir. Algı, duyum, yorum ve hislerin geniş bir alanıdır. Ve tam da bu alanda, insan varoluşunun en sessiz ve en güçlü savaşı gerçekleşir: Hissettiklerimize verdiğimiz tepkiler.
Vücut üzerindeki duygusal etkiYaşlanmanın biyolojik, genetik ve çevresel faktörlerle ilişkili olduğu yadsınamaz. Ancak bu sürecin en güçlü hızlandırıcılarından biri, bilincin duygusal uyaranlara verdiği veya vermediği tepkide bulunur. Zihin olumsuz olayları tanımak, görelileştirmek ve yeniden çerçevelemek üzere eğitilmediğinde, bunlar fizyolojik reaksiyonları tetikleyen yoğun duygusal tepkilere dönüşür.
İnsan vücudu, iç sistemlerin dinamik dengesi olan homeostaziyi sürekli olarak arar. Duygusal olarak sarsıldığımızda bu sistem devreye girer: Metabolizma hızlanır, hormonal aktivasyon gerçekleşir, dengeyi sağlamak için organ ve hücrelere aşırı yük biner. Bu durum her gün tekrarlandığında, olayların duygusal kökeni yeterince ele alınmadığında kronik bir yıpranma hali ortaya çıkar, dejeneratif hastalıklara, ruhsal bozukluklara ve erken yaşlanmaya kapı aralar.
Duygusal stresin dayattığı bozulmayı durdurmak için iki olası yol belirleyebiliriz: Bir tür “mutlu cehalet” olan bilinçsizlik yolu ya da iç gözlem, öz-bilgi ve zihinsel ustalık yoluyla geliştirilen aktif bilinç yolu. İlki belki bir "lütuf" gibi görünebilir ama sürdürülemez olduğu ortaya çıkıyor. İkincisi ise emek, eğitim ve her şeyden önemlisi çocukluktan itibaren duygusal eğitim gerektirir. Zihnin bu ustalığı, duygusal etkileri önceden tahmin edip, vücuda yerleşmeden önce onları kaynağında engelleme yeteneği, insan sağlığının kalitesini kökten değiştirebilir.
Alzheimer: açıklayıcı bir paradoksKişisel gözlemlerim ve klinik çalışmaları okumam sonucunda, geleneksel düşünceleri sorgulayan bir olguyla karşılaştım. Alzheimer'ın bazı vakalarında paradoksal bir etki gözleniyor. Bilişsel gerilemeye rağmen, bu kişilerde prefrontal korteks işlev bozukluğuyla ilişkili olarak azalmış kaygı veya duygusal kayıtsızlık görülebilir. İlginçtir ki, erken evrelerde genellikle iyi motor ve fizyolojik işlevlerini korurlar. Ve şaşırtıcı bir şekilde birçoğu görünüm, enerji ve canlılık açısından genç kalıyor.
Bu neyi gösteriyor? Korku, acı veya stres yaratan olaylar hakkında farkındalık eksikliğinin, bedeni sürekli yıpranma ve yıpranmadan koruyabileceği. Elbette burada patolojik bir durumu övmek söz konusu değil; olumsuz duygusal devrelerin sürekli olarak devre dışı kalmasının yaşlanma hızına doğrudan etkisi olabileceğini fark etmek söz konusu.
Öte yandan zihinsel kapasiteleri tam olmasına rağmen, duygusal olarak kayıplar, korkular ve kaygılarla sıkışmış, sadece birkaç yıl içinde gözle görülür şekilde yaşlanan yaşlı insanlar da gördüm. Klinik ve sosyal bağlamda gözlemlenen bu karşıtlık, yaşlanmanın aynı zamanda ve belki de her şeyden önce duygusal ve zihinsel bir olgu olduğu fikrini güçlendiriyor.
Meditasyon, egzersiz ve duygusal eğitimOnlarca yıldır meditasyon yapan kişilerle yapılan çalışmalar ve pratik deneyimler aynı örüntüyü ortaya koyuyor: uzun ömür, uzayan gençlik, güçlü sağlık ve çok yaşlılıklara kadar zihinsel berraklık. Aynı şey, estetik bir zorunluluk olarak değil, zihin-beden bütünleşmesi eylemi olarak bilinçli ve düzenli egzersiz yapanlar için de söylenebilir.
İzole yöntemlerden ziyade, beden, zihin ve bilinci bütünleştiren uygulamaların, varlık ve niyetle yapıldığında, insan biyolojisini olumlu yönde etkilediği gözlemleniyor. Bunlar dayanıklılık, duygusal denge ve hastalıkların önlenmesi için gerçek araçlardır. Ve bu düşüncenin temel noktası şudur: Bunu neden erken yaşlardan itibaren öğretmiyoruz?
Yeni bir eğitimYapay zekâdan, genetik mühendisliğinden, uzun yaşamdan bahsettiğimiz bir dönemde, her insanın taşıdığı ilk araç olan bilinçli zihni henüz eğitimin merkezine oturtamadık.
Çocuklarımıza henüz konuşmaya başlamadan önce duygularını tanımayı, duygularını adlandırmayı, korkuyla karşı karşıya kaldıklarında nefes almayı, hayal kırıklığını hayatın bir parçası olarak anlamayı, dengelerini kaybetmeden kayıplarla başa çıkmayı öğretmeliyiz. Onlara düşüncelerin mutlak gerçekler olmadığını, duyguların geçici olduğunu ve eğitimle kendi iç dünyalarına hakim olabileceklerini öğretin. 21. yüzyıl eğitiminin temeli bu olmalı: Önce zihin, sonra her şey.
Zihni kontrol altına almak sadece daha iyi hayatta kalmakla ilgili değildir; daha anlamlı, sağlıklı ve tatmin olmuş bir şekilde yaşamaktır. İşlenmemiş duygusal acı fiziksel hale gelir. Sürekli stres bedeni sessizce mahvediyor. Zihin, görmezden gelindiğinde bizi hastalık uçurumuna sürükleyen asi bir ata dönüşür. Ancak anlaşıldığında ve iyi eğitildiğinde zihin, şifa, uzun ömür ve dönüşüm için en güçlü araçtır. Bunu nasıl ustalıkla yapacaklarını öğretmek yeni nesillere yapabileceğimiz en büyük hizmetlerden biridir.
Yani sadece acil değil. Bu şarttır.
observador